- By stahukuk
- In Özel Hukuk
ZAMANAŞIMI DEF’İ ISLAH İLE BİRLİKTE İLERİ SÜRÜLEBİLİR Mİ?
Zamanaşımı, hukuki ilişkilerden doğan çeşitli alacaklar için belirlenmiş olan sürelerin geçmesi ile birlikte, borçluya, alacaklının alacak talebini reddetme hakkı tanıyan hukuki bir terimdir. Zamanaşımı def’ inin tahkikat tamamlanmadan ve asıl olarak dilekçeler teatisinde ileri sürülmesi gerekmektedir. Bahse konu def’ inin ıslah ile birlikte ileri sürülüp sürülemeyeceği konusunda ise başta doktrinde olmak üzere, Yargıtay kararlarında da görüş birliğinin sağlanamadığı görülmektedir. Ancak son yıllarda, Yargıtay’ ın çeşitli dairelerinin ve Hukuk Genel Kurulunun vermiş olduğu kararlardan yola çıkarak, birtakım şartlar ile birlikte zamanaşımı def’ inin ıslah ile ileri sürülebileceği sonucu ortaya konmaktadır. Aşağıda yer verilecek güncel Yargıtay kararları ile söz konusu şartların nelerden ibaret olduğu yazımızın detaylarında değerlendirilecektir.
Yargılamada iddia ve savunmanın bazı usuli kurallara bağlanması bir gerekliliktir. Bu çerçevede, usul hukuku kurallarından biri olarak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda düzenlenen iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı ile yargılamada belirli bir aşamadan sonra iddia ve savunmanın kolaylıkla genişletilebilmesi veya değiştirilebilmesi mümkün olmamaktadır. Hukukumuzda dilekçeler teatisi tamamlandıktan sonra yalnızca ıslah veya karşı tarafın açık muvafakati ile birlikte iddia veya savunma genişletilebilmektedir. Yazımıza konu zamanaşımı def’ini ise, yargılamada iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında değerlendirilerek ileri sürmek gerekmektedir.
Bilindiği üzere zamanaşımı def’ i, hak düşürücü sürenin aksine mahkemede davalı tarafça ileri sürülmedikçe hakim nezdinde resen nazara alınamaz. Bu nedenle, zamanaşımını ileri sürecek olan davalı tarafın iddia ve savunma yasağını da göz önünde bulundurarak hareket etmesi son derece önemlidir. Zira, bahse konu yasağın, zamanaşımının usule aykırı olarak yargılamanın sonraki aşamalarında ileri sürülmesi ile ihlal edilmiş olması halinde, davacı tarafça savunmanın genişletildiği şeklinde beyanda bulunularak itiraz konusu edilmesi mümkün olacaktır.
Basit yargılama usulünün tatbik edildiği yargılamalarda cevap dilekçesinin verilmesi; yazılı yargılama usulünün tatbik edildiği yargılamalarda ise ikinci cevap dilekçesinin verilmesi ile iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı başlamaktadır. Bahse konu yasak dikkate alınarak, dilekçeler teatisinde zamanaşımı definin davalı tarafça ileri sürülmesi son derece önem arz etmektedir. Ancak, zamanaşımı def’ inin unutularak dilekçeler teatisinde ileri sürülmemesi durumunda davalı tarafça nasıl bir yol izlenebileceği aşağıda yer verilmiş bulunan Yargıtay kararları ile ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2018/984 E., 2021/1182 K. ve 07.10.2021 Tarihli Kararı:
“…Bilindiği üzere davalı, davaya cevap vermek zorunda değildir. Davanın cevapsız bırakılması ya da süresi içinde cevap dilekçesi verilmemesi hâlinde davalının, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılacağı HMK’nın 128. maddesinde düzenlenmiştir. Ancak süresinde cevap dilekçesi vermemek suretiyle davanın inkârı, davacının dayandığı vakıaların inkârı niteliğinde olup, bu inkârın zamanaşımı def’ini de kapsadığı söylenemez…”
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017/9-2782 E., 2020/87 K. e 06.02.2020 Tarihli Kararı:
“…Yukarıda değinildiği üzere ıslahın konusunu tarafların yaptıkları usul işlemleri oluşturduğundan taraflardan birinin ıslah yoluna başvurabilmesi için daha önce yapmış olduğu bir usul işleminin bulunması gerekir. 6100 Sayılı HMK’nın 176. maddesinde taraflardan her birinin yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği açık bir şekilde ifade edilmiştir. Bu nedenle cevap dilekçesinin ıslahı için öncelikle yapılması gereken usul işlemi davaya cevap vermekten ibarettir. Cevap dilekçesinin hiç verilmemiş olması hâlinde ortada ıslah edilmesi mümkün bir usul işleminin varlığından söz edilemez. Aksi hâlde, suskun kalınarak hiç cevap verilmemiş olması hâlinin bir usul işlemi olarak kabulü gerekir. Bu çerçevede süresi geçtikten sonra yapılan ve karşı çıkılan savunmanın da hiç yapılmamış gibi olduğunu ve aynı hukuki sonucu doğuracağını belirtmek gerekir. Usul işleminin ıslahla düzeltilmesi öncelikle geçerli bir hukuki işlemin varlığını gerektirdiğinden, yapılmamış hükmünde kabul edilen bir usul işleminin ıslahla düzeltilmesi de düşünülemez.
Bilindiği üzere davalı, davaya cevap vermek zorunda değildir. Davanın cevapsız bırakılması ya da süresi içinde cevap dilekçesi verilmemesi hâlinde davalının, dava dilekçesinde ileri sürülen vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılacağı hususu 6100 Sayılı HMK’nın 128. maddesinde düzenlenmiştir. Ancak, süresinde cevap dilekçesi vermemek suretiyle davanın inkârı, ileri sürülen vakıaların inkârı niteliğinde olup, bu inkârın zamanaşımı defini de kapsadığı söylenilemez.
Ayrıca, davalının süresinden sonra verdiği cevap dilekçesini ıslah ederek zamanaşımı definde bulunabileceğini kabul etmek ıslah ile kaçırılmış olan sürenin geri getirilmesi, daha doğrusu ıslah ile davaya cevap verilmesi sonucunu doğuracaktır. Oysaki kanun ile belirlenen süreler kesin olup, ıslah kaçırılmış olan süreleri geri getiren bir müessese değildir. Hâl böyle olunca, kanuni süre içinde verilmeyen cevap dilekçesinin ıslahı suretiyle zamanaşımı definin ileri sürülemeyeceği kabul edilmiştir…”
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2014/28583 E., 2016/927 K. ve 18.01.2016 tarihli Kararı:
“…Hem Dairemiz hem de Hukuk Genel Kurulunca cevap dilekçesinin ıslahı yolu ile zamanaşımı savunmasında bulunulabileceği kabul edilmektedir. Ancak bu usulün işletilebilmesinin ön koşulu usulüne uygun verilmiş bir cevap dilekçesinin varlığıdır.
Somut uyuşmazlıkta, davalının usulüne uygun şekilde verilmiş bir cevap dilekçesi bulunmamaktadır. Bu nedenle verilmeyen bir dilekçenin ıslahı da düşünülemeyeceğinden olmayan cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülen zamanaşımı savunmasına değer verilmesi hatalıdır…”
Yukarıda yer verilen Yargıtay Kararları incelendiğinde, dilekçeler teatisinde ileri sürülmesi gerekli olan zamanaşımı def’ inin, cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla da ileri sürülebilmesinin mümkün olduğu belirtilmiştir. Ancak, zamanaşımı def’ inin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülebilmesi için:
1) Davalı tarafça cevap dilekçesinin süresi içerisinde verilmesi,
2) Islahın tahkikat bitmeden önce yapılmış olması gerekmektedir.
Zamanaşımı def’inin ıslah yoluyla ileri sürülebilmesinde, yukarıda ifade edilen şartların, son yıllardaki Yargıtay uygulamasında oldukça dikkate alınıyor olduğu bir gerçektir. Yargıtay’ ın inceleme konusu, davalı tarafça cevap dilekçesinin yasal süresine bağlı olarak verilip verilmediği üzerinde yoğunlaşmaktadır. Nitekim, cevap dilekçesinin verilmemesi veya yasal süresi geçtikten sonra verilmesi halinde ıslah yoluyla zamanaşımı def’ inin ileri sürülemeyeceği, yukarıda yer verilen yakın tarihli Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarında da açıkça ifade edilmiştir.
Tarafınca cevap dilekçesi süresinde verilmemiş olan davalıya daha sonra ıslah yolu ile zamanaşımı def’ini ileri sürme hakkının tanınması dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edecektir. Zira, cevap dilekçesinin var olmaması halinde, var olmayan bir dilekçenin de ıslahı mümkün olmayacaktır. Bu ihtimalde ise ıslah yoluyla zamanaşımı def’ine ilişkin yapılan savunmaya değer verilmeyeceği sabittir.
Hukuk Muhakemeleri Kanununun 177. maddesinde, “Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir. Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz…” şeklindeki düzenleme ile ıslahın zamanı açıkça hüküm altına alınarak tespit edilmiştir. Söz konusu hükümden hareketle, ıslahın tahkikat sonuçlanıncaya kadar yapılabileceği sabit olmakla birlikte, Yargıtayca, davalı tarafça usulüne uygun olarak süresinde cevap dilekçesinin de verilmesi ile ıslah talebindeki zamanaşımı def’inin dikkate alınabileceği yukarıda ifade edilmiştir.
Sonuç olarak, son yıllarda başta Yargıtay Hukuk Genel Kurulu olmak üzere çeşitli Yargıtay daireleri, yukarıda belirtilen şartların gerçekleşmesi halinde zamanaşımı def’inin ıslah yoluyla ileri sürülebileceğini ifade etmektedir. Bir davada davalı tarafın cevap dilekçesi sunması bir zorunluluk olmamakla birlikte, yargılamanın ileriki aşamalarında verilmemiş bir cevap dilekçesinin ıslahının da mümkün olmayacağı göz ardı edilmemelidir. Bu çerçevede, başlangıçta zamanaşımı def’inin unutularak ileri sürülmemiş olması halinde, cevap dilekçesinin tahkikat süreci içerisinde verilerek, bahse konu dilekçenin ıslahı ile zamanaşımı def’ i ileri sürülebilecektir. Yüksek yargının söz konusu uygulaması dikkate alınarak yargılama sürecinde adımlar atılması, mahkeme tarafından lehe hüküm kurulabilmesi noktasında son derece ehemmiyet arz etmektedir.