TUTUKLAMA CEZALANDIRMA İLİŞKİSİNE GENEL BAKIŞ

Tutuklama bir koruma tedbiridir. Kişinin yargılanma esnasında duruşmada hazır bulunmasını sağlamak, delilleri karartma veya kaçma şüphesini bertaraf etmek için uygulanan bir güvenlik tedbiridir. Aynı zamanda tutuklama kararının bulunabilmesi için somut delillere dayanan kuvvetli suç süphesinin bulunması gereklidir.

Tutuklama güvenlik tedibiri varlığının dayanağını Anayasa 19’dan alır.  Kişi Hürrüyeti ve Güvenliği maksatlı Anayasa maddesinden bu hakkın kutsallığından ve kısıtlanmasının olağanüstü bazı durumlarda mümkün olabileceğine bu mümkünatı da ancak ve ancak mahkemeler eliyle tesis ettirebileceğine işaret etmiştir.

Tutuklama tedbiri kişinin yargılandığı suçla orantılı olarak kullanılmalıdır. Günümüzde ise ne yazık ki ‘’ön cezalandırma- kanaat notu’’ olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda doktrindeki yaygın eleştirilerden bir de uygulamada ‘’ikrar temin etmek’’ , ‘’öç almak’’ ve ‘’devletin gücünün göstermek’’ maksatlı kullanıldığı da belirtilmişitr. Aynı zamanda tutuklama güvenlik tedbiri ceza adaletinin bir an önce gerçekleşmesine yönelik toplumun beklentisini karşılamaya dönük bir kuruma dönüşmüştür.(Prof. Dr. Bahri Öztürk, Yrd. Doç. Dr.Behiye Eker Kazancı, Yrd. Doç. Dr. Sesim Soyer Güleç)

Özellikle medyaya yansıyan ve toplumda etki uyandıran bir takım suç iddialarında tutuklama tedbirinin uygulanmasına gerek görülmemesi toplumda infiale neden olabilmektedir. Tabi bu durumun en büyük sebebi ceza yargılamalarının çok uzun sürmesidir. Mahkemeler ağır iş yükü altında ve ülkemizde hakim olan ‘’kıta avrupası hukuk sisteminin’’ etkisinde olması, kanunların bu doğrultuda teşekkül ettirilmesi, mahkemelerin bu düzene bağlı olarak kurulmuş olması adaleti geciktirmektedir. Kıta avrupası hukuk sisteminin on yıllardır ülkemiz ceza adaletine giden yolda bir takım uyumsuzluklar ortaya çıkarması sebebiyle hakimler hukuk dışı gerekçelerle kanundan aldıkları yetkiyi kullanabilmektedirler. Bu sebeple her ne kadar bağlı oldukları kanunlarda tutuklama sebepleri kesin ve net çizgilerle ayrılmış olsa dahi tutuklama tedbirini ön cezalandırma olarak kullanmaktadırlar.

Tutuklama Yasakları-

CMK 100/4’e göre ‘‘sadece adli para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez” denmektedir. Bu durumla alakalı olarak bir değerlendirme yapıldığında kanun koyucu bu maddeyi ortaya koyarken CMK devamı maddeleri ve ceza yargılamasıyla alakalı diğer kanunları göz önünde ulundurmuş, orantılılık ilkesini nazarında tescillemiştir.

Bize göre son düzenlemeyle birlikte 1/7/2016 tarihinden önce ilgili KHK uyarında suç işlemiş olanlar( KHK’da yazan katalog suçlar hariç) kişiler hakkında tutuklama kararı verilirken dikkat edilmelidir. Örneğin kişi ceza alsa dahi kişinin aldığı cezayla birlikte denetimli serbestlik hükümleri dikkate alındığında hükmün cezaevinde infazı yönünde bir karar çıkmayacağı göz önüne alınarak tutuksuz yargılanma kararı verilmelidir.

Sonuç olarak,tutuklama tedbirlerinde kanuna uyulmasını hatırlatma görevi bu sebeple avukatlara düşmektedir. Nitekim avukatlar savunma makamı olmalarının verdiği bir ağırlıkla kanuna aykırı olarak verilen tutuklama kararları karşısında gerek vatandaşın gerekse devletin mağduriyeti oluşmaması için kanunları hatırlatma görevini üstlerine almak zorundadırlar. Özellikle güvenlik tedbirleri başlığı altında incelendiğinde kişilerin yargılanması esnasında adli kontrol vb güvenlik tedbirlerinin uyugulanması imkanı varken tutuklama tedbiri son çare, olağanüstü yol olarak düşünülmelidir. Bu sebeple vatandaş olarak bizlere düşende kişilerin yargılanma sürelerini tutuklu olarak geçirmelerini sağlama değil, yargılanmanın hızlı sonlanması yönünde baskı yaparak kişilerin hak ettikleri suçların infazının gerçekleşmesini istemektir. Eğer baskı unsuru oluşturabilecek stk’lar ve siyasi partiler kamuoyu oluştururken kişilerin tutuklanması yönünde baskılarına devam ederlerse mağduriyetlerin ortaya çıkaracğı adaletsiz duygusunun tealfisi mümkün olamayacak ve tututklama güvenlik tedibiri ”cezalandırma saiki” ile kullanlımaya devam edecektir.

Hatırlatmak gerekir ki çoğu tutuklu yargılanan kişi de yargılama sonunda beraat ettiklerinden hak etmedikleri şekilde cezaevinde yatmaktadırlar. Kişilerin yaptığı iddia edildiği hareketlerin suç teşikil edeceği ve bunu örgütlü olarak yapıldığı söylendiğinde ise yıllarca süren tutukluluk halleri ortaya çıkabilmektedir. Her ne kadar devletten yüklü miktarda tazminat alınabilse de hürriyeti kısıtlanmasının maddi bir karşılığı olamaz. Devlet hem bu maddi yükten kurtulmak hem de yanlışlıkla olmuş deme güvensizliği yaratmamak için bu tedbire tedbir gerekmektedir.

© Copyright 2017 STA Hukuk by STA